Kendisini görmek için yanına gelenleri aldırış etmeden ölmeye devam etti. Hiç bu kadar popüler olmamıştı. Hiç bu kadar kalabalık insanın ilgi odağı olmamıştı. Şimdi herkes sadece onun için oradaydı.
Bir partide en yalnız kalan insandı. Arkadaşı olduğu insanların doğum günü partilerine gider, kendi köşesine çekilir ve dikkat çekmeden orada otururdu. Kimse ile konuşmaz, konuşmaya cesaret edemezdi. Kimse de onun yanına gitmezdi.
Zaten dikkat çekmeyen, karakteristik bir özelliği olmayan sıradan bir yüze sahipti. Ne uzun, ne de kısaydı. Saçları ense hizasında kesilmiş, koyu kahve ve hafif dalgalıydı. Ya yakışmazsa korkusu ile asla saçlarının rengini değiştirmeyi denemedi. En sevdiği şey anahtarını evde unuttuğunda, apartman merdivenlerine oturup, kafasını öne doğru eğerek saçlarının önüne döküldüğü anı hayal etmekti. Bunu bazen sabah uyandığında ve akşam yatmadan önce yatağa oturduğunda da yapardı ama merdivenlerde otururken ensesine dokunan rüzgar olmadığı için merdivenlerdeki kadar hoşuna gitmiyordu.
Hiçbir şeye tepki göstermezdi. Kötü ya da yanlış bir şey yapmaktan her zaman çok çekinirdi. Minibüse ya da taksiye binemezdi. Doğru zamanda inmek istediğini söyleyebilecek kadar bile güvenemiyordu çoğu zaman kendine. Genel olarak inmek istediği yere en yakın yerde başkasının durağına ortaklık ediyordu.
Bazen kendisinden utanıyor bazen de kendisine acıyordu ama ne olursa olsun kendisini değiştiremiyordu.
Kendisini sokağa attığı zaman yürüyüp sahile gider, bir kayalığa oturur ve şehri dinlerdi. Şehir öyle gevezeydi ki… Dalgaların kayalıklara çarpan sesi, martıların çığlıkları, vapur düdükleri, çocukların bir şeyler isteyen ağlamaklı sesleri, seyyar satıcıların kulak tırmalayan bağrışları, araba egzozları, trafik ışıklarından gelen beklemeye tahammülü olmayan şoförlerin korna sesleri, arkasından geçen insanların konuştukları her şey…
Mayıs ayında, ayın son günlerinde akşam saatlerinde güneş batarken karar verdi, her şeye son vermeye… şimdi sırada nasıl olacağını bulması gerekiyordu. Asla risk almayı sevmezdi. Şimdi bu planı da risk almadan yerine getirmesi gerekiyordu. Denize atlayabilirdi ama suyun soğuk olduğunu düşündü, henüz mayıs ayındayız su çok soğuktur diye içinden geçirdi ve vazgeçti.
Yoldan geçen bir arabanın önüne atlarsa başka insanlar bu konuda sorumlu hale getirmekten çekindi. İlaçları kullanabilirdi ama eczaneden ilaç satın almak için insanlar ile iletişime geçecek cesareti de yoktu.
Önce sığ aklına sonra da talihsiz karakterine lanet okudu.
Atlamaya karar verdi, yüksek bir binanın tepesinden kendisini boşluğa bırakmaya…
En alt katında oturduğu apartmanın çatısına çıktı, bir sigara yaktı ve öksürdü. Daha önce hiç sigara içememişti ve yine ölmeden önce yapılacak son şey olarak sigara içmeyi düşünen sığ aklına kızdı.
Tuğlaların üzerine oturdu, bacaklarını iki yanda kendine doğru çekti, başını bacaklarının arasına doğru eğdi. Terde ıslanan ense saçlarını da ellerini ile aşağıya doğru saldı. Aç midesinden bir gurultu yükseldi. Yemek yemeli miydim acaba diye düşündü tekrar ama düştüğünde kusma ihtimali ile insanların midesini bulandırmamak için vazgeçti.
Parmaklarında dövmelere baktı, bir anlık alışkanlık ile elini arka cebine uzatıp, cep telefonunu aradı. önce kaybetmiş olduğunu düşünerek heyecanlandı sonra yanına almadığını hatırladı. Daha çok uyusa mıydım acaba diyerek gülümsedi. Bütün gece bu anı düşünerek uyumamıştı.
Önce saçlarını arkaya attı ve olduğu yerde doğruldu, ciğerlerini patlatacak kadar havayı içine çekti. Heyecandan kalbinin ritmi hızlanmıştı.
Çocukluk yıllarından bir sahne geldi aklına, sallanan sandalyede oturan babaannesinin çorap ören görüntüsü geldi aklına. O ölen annesinin yasını tutamadan büyük bir sorumluluğun altına girmişti. Her akşam babasından yediği dayakların önüne geçmek için bile kalkmazdı babaannesi sandalyesinden.
Hiç keşke diyecek büyük bir hayali olmadığını o an daha net anladı.
Ayağa kalktı, kollarını iki yana açtı, gözlerini kapattı ilk adımını atmak için hazırdı.