Benim üzerimde büyük tesirler bırakan insanların hepsi iyilikleri ile gönlümde yer bırakmayı bilen insanlardı. Bu insanlar hiç de fevkalade insanlar değildi… Sokakta yürürken yanınızdan geçen herhangi biri, otobüste ikili koltuğun diğer yarısını paylaştığınız biri ya da aynı anda aynı yağmurda bir arabanın dikkatsiz sürücüsü yüzünden sizinle çamur içinde kalmış sıradan biriydi.
Hayatın bildiğimiz ya da bilmediğimiz taraflarında bize yeryüzündeki sırları çözmeye yetecek kadar anlam var mıydı? Bu anlamın arayışında olmak gerçekten doğru muydu? Peki bu anlamı aramaya başladığında kaçırdıkların ne olacaktı?
Ben bilmeden de olsa anlamın peşinden koştuğumu çok sonra anladım.
Çok sordum çok sorguladım, sürekli okudum ve hep gezdim…
Sonra etrafımdakilerin farklı beklentilerinin aslında hayat olarak algılandığını fark ettim. geçmişim ya da geleceğin sana yüklediği kimlikteki sorumluluklar… Sorumsuz bir insan olsan bile dalgalara kapılıp sürükleneceğin o son.
Neydi gerçek anlam? Aradığında çıkar mıydı karşına? Yüzyıllar süren arayış nereye varmıştı? Antik yunanda Aristo, Eflatun ya da Sokrates… Toplumdaki her değerin çelişkilerle dolu olduğunu mu söylüyordu?
Amerika’da binlerce insanı peşinden sürükleyen Osho kendini keşfet diyordu, bununla tüm dünyada milyonlarca insana ulaştı. Peki ne kadar haklıydı?
Peki ya Budha, şu anda bile dünyanın 10’larca yıl gerisinde olan bir ülkenin küçücük bir köyünde doğup milyonları etkilene Budha! Aslında keşfettiği ve anlattığı neydi?
Tüm anlamları bozan Meryem için ne demeli, ebedi bakire olarak adlandırılan ve düzenin içinden akışı bozan bu kutsal kadını nasıl yorumlamalıyız?
Fakat insanlar nedense sonunu bildikleri şeyi araştırmayı tercih ediyorlar…