Yaptığımız onlarca şey mahalle baskısı üzerine kurgulanıyor, acaba insanlar, arkadaşlar, komşular, akrabalar ne der? Diye düşünerek hareket ediyoruz.
Mahalle baskısı ile nefes alıyoruz, mahalle baskısı yüzünden arkadaşlarımızı seçiyoruz, mahalle baskısı yüzünden temizlik yapıyoruz, camlarımızı siliyor, paspasımızı çiçekli böcekli desenlerde alıyoruz, tabaklarımız bardaklarımız takım halinde! Mahalle baskısı yüzünden hasta olamıyoruz, doktora gittiğimiz zaman, doktorun verdiği ilaçlardan koyduğu teşhise kadar her şeyi açıkça anlatmamız gerekiyor. Mahalle baskısı yüzünden kadın doğum uzmanlarına gidemiyoruz, hele doktor erkekse hiç gidemiyoruz.
Mahalle baskısı yüzünden elimizin tersi ile itiyoruz istediğimizi yapıp mutlu olmayı. Ayşe’nin kızı, Cemile’nin oğlu ile görüşüyor üzerine yapılan kritikler yüzünden, bu kız ve bu oğlan mahalleye ayrı ayrı giriyor. Çocukluk aşkları platonik kalıyor. Mahalle baskısı yüzünden evlenen çiftlerin bebekleri olduğunda ay ve gün sayılıyor. Söyleyecek bir gram laf için bile saatlerce düşünülüp belki de atomu parçalayacak, yeni icatlar çıkartacak enerji harcanıyor. Ya o bebek evlilikten önce olduysa! Mazallah!
Toplum tarafından onay görmeyen hiçbir şeyi yapamazsınız, annenizin arkadaşları tarafından onaylanmayan bir sevgiliyi seçemezsiniz, bir meslek yapamazsınız. Dışarı çıkarken giriş katta ki komşu sorar, “Nereye gidiyorsun? “ “ Ne de güzel giyinmişsin”, “kiminle gidiyorsun?” bu sorulara cevap verseniz de vermeseniz de, ertesi gün sabah kahvesinin gündemi siz olursunuz.
Yaşınız biraz ilerlesin konu başlıkları “evlilik” olur. Hani gezmenize tozmanıza, bir sevgili bulmanıza engel olan o mahalle, “yaşın geçti yavrum neden evlenmiyorsun hala?” demeye başlar.
Mahalleli! Bu kızı ya da oğlanı insanlardan soğutan, saklı gizli işler yaptıran mahalleli, o tren kaçtı sizin yüzünüzden.
Neyse diyelim ki bu birey kendini geliştirmiş, mahalle baskını çok önemsememiş, gelişimi ve duygusal olgunluğu ile doğru insan ile hayatın sonuna varması gerektiğini biliyor ve doğru olduğuna inana kadar evlilik konusunda kasmıyorsa bile, 30 yaşına geldiğinde artan mahalle baskısı yüzünden evlilik manyağı bir deli olabiliyor.
30 yaşındayım, çocuk yapmak için çok az zamanım kaldı, artık birini bulmalıyım, hemen evlenmeliyim diye düşünmeye başlıyor. Karşısına çıkan her ilişkiye evlilik hayalleri ile atlıyor ama nedense artık karşısına çıkan hiç kimse bir yuva kurma telaşında değil. İşte bu tezatlık ve mahalle baskısı bir arada olunca ortaya depresif durumlar çıkıyor.
Aileniz sizden evlilik beklediğini söylüyor ama evlilik tek başına yapılmıyor, sizden çocuk beklediklerini söylüyorlar ama bu çocuk tek başına yapılmıyor. Hem şartlar olgunlaşamıyor hem de birey bu saçma ikilem arasında buhran geçiriyor.
Tamam türk kızları biraz fazla evlilik meraklısı gibi görünüyor ama emin olun bunu onlara siz yapıyorsunuz.
Bi rahat bırakın artık!