Yüzün Yok

Günlerdir paramparça rüyalarda zombiler ve canavarlar… Gölgelerinde zavallı insancıklar… Anne sesi, baba kokusu ve kardeş kıskançlığı ile yaşama dair duygulara yeni düştüysen ve hala hissediyorsan hayattasın demektir. Hiç hayal kurdun mu? Hani o sahil kasabasında, balık kokulu ellerini ve sımsıcak bir somon ekmeğin kokusu burnunun direklerini sarsıyor mu? Su gibi şeyler düşünmeye gelmez, hayal etmekle…

Gitmek…

İçine bir yol düşmüştü işte.

Kendine bir baktı, içinden söküp atamayacağını anlayınca acilen kaçmayı düşündü. Kendinden ve sahip olduklarından kaçması gerekiyordu. Nefesi daralmaya başladı. Açlıktan nefesi kokuyordu ama iştahsızlıktan, açlık umrunda değildi. Yatakta oturduğu yerde eğildi, başını dizlerinin arasına aldı. Sırtında bir ağrı oluşana kadar öylece kaldı. Sahip olduklarını düşündü yanına neler alabilirdi? En sevdiği kitabı ya da sadece bir diş fırçası. Bunlar mühim şeylerdi. Henüz hiç dişini kaybetmemişti, hiç dolgu yaptırmamış hiç diş hekimine gitmek zorunda kalmamıştı. Bunu sağlıklı beslenmesine ya da çocukken bol bol süt içmesine falan borçlu değildi. Bu böyleydi işte. Hatta sütten nefret ederdi, tadından kokusundan nefret ederdi.