İçine bir yol düşmüştü işte.
Kendine bir baktı, içinden söküp atamayacağını anlayınca acilen kaçmayı düşündü. Kendinden ve sahip olduklarından kaçması gerekiyordu. Nefesi daralmaya başladı. Açlıktan nefesi kokuyordu ama iştahsızlıktan, açlık umrunda değildi. Yatakta oturduğu yerde eğildi, başını dizlerinin arasına aldı. Sırtında bir ağrı oluşana kadar öylece kaldı. Sahip olduklarını düşündü yanına neler alabilirdi? En sevdiği kitabı ya da sadece bir diş fırçası. Bunlar mühim şeylerdi. Henüz hiç dişini kaybetmemişti, hiç dolgu yaptırmamış hiç diş hekimine gitmek zorunda kalmamıştı. Bunu sağlıklı beslenmesine ya da çocukken bol bol süt içmesine falan borçlu değildi. Bu böyleydi işte. Hatta sütten nefret ederdi, tadından kokusundan nefret ederdi.
Hayatında hep sırt ağrıları çekmişti, son zamanlarda nükseden ise biraz daha şiddetliydi. Kalktı banyoya gitti, kafasını musluğa eğdi. Kısacık saçlarını yüzü ile birlikte yıkadı. Saçlarını bu kadar kısa kestirmeye karar verdiğinden beri bir daha hiç uzatmayı denememişti. Bir kız güzelliği vardı yüzünde, bu kısa saçlar onu hiç erkeksi göstermiyordu. İri gözleri ve dolgun dudakları vardı.
Bir fincan kahve içebilirdi belki ya da çay demleyebilirdi sadece kendisi için. Çaydanlığın içini kontrol etti, küf tutmuştu içinde kalan çay. Kendi içi gibi küf tutmuştu.
Saate baktı, yapacak şeyleri düşündü.
Rüyaları geldi birden aklına, öyle saçmaydı ki bu rüyalar, absürt bir filmden sahneler gibiydi. Aklının içinde oluşan fikir tohumları durmadan değişiyor ve yenileniyordu. Böyle içten içe bahar havası vardı ruhunda ama bu ona daha çok alerji yapıyordu. Daha sakin ve daha huzurlu olmayı diledi. Oysa aklı deli dolu bir kısrak gibi bir o yana bir bu yana koşturuyor, çitlerden atlayıp özgürce dolaşmak istiyordu.
Bugün ne yapması gerektiğini bir yerlere not almış olmalıydı. Not almadan yaşamazdı, not almadığı zamanlarda, hoyrat aklı ordan oraya dolaşırken ne yapması gerektiğini hep unuturdu.
Telefonuna baktı, hiç cevapsız araması yoktu ya da bir mesaj bildirimi. Annesini düşündü sonra ararım diyerek vazgeçti. Öteki kadınlara pek benzemiyordu, hem içerde hem dışarda farklı bir yanı vardı.
Günlerden ne olduğunu hatırlamaya çalıştı, cebinde kalan son paranın hesabını unutalı çok zaman geçmişti. Aldığı işsizlik maaşı çabuk tükeniyordu. Kendine bir çay demlemek için mutfakta olduğunu bile unuttu.
Yatağına gitti, kafasını yastığına gömdü. Islak saçları yastığını ıslatırken göz yaşları da buna eşlik etti. Ne için ağladığını bilmiyordu. Ya da sebeplerden hangisinin ağlaması için ağır bastığını.
Gözyaşları uzun zamandır yastığını paylaştığı biri gibiydi. Yüreğinin üzerindeki yük ise artık onu hiç terketmeyecek kadar çok yerleşmişti içine. Bir ağrı ya da bir kesik gibi sızlatıyordu. Burada öyle yatıp ölü taklidi yapabilirdi. Yokluğunu farkedenler kontrole geldiklerinde bile ölü taklidi yapmaya devam edebilirdi. Nefes almadan ne kadar süre durabilirdi? Ne kadar gözleri tavana odaklanmış öylece kalabilirdi? İlk denemesini yapmak için saatine bakmaya başladı, sonra bu ona çok saçma geldi ve vazgeçti. Sevdiği bir şarkıyı hatırlamaya çalıştı, biraz başından biraz sonundan aralarda melodisini mırıldandı.
Kim olduğunu unuttuğu bir an hayal etti, her şey ona çok yabancı gibi baktı. Ama bunu da derinden bir his olarak yaşayamadı. Uzanıp komidinin üzerinden bilgisayarını aldı, yanına koydu kapağını kaldırdı ve açtı. Önce maillerine baktı, yeni Bir şey yoktu. Sosyal ağlarda arkadaşlarının dün gece neler yaptıklarına baktı, içinde bir miktar kıskançlık biraz da hüzün doldu. Bir video sitesine girip bir kaç müzik listeledi. Müzikleri dinlemek için tekrar sırt üstü uzanıp tavanı izlemeye başladı. İlk şarkının daha nakaratı bile başlamamıştı, bilgisarayın kapağını kapatıp, yataktan kalktı.
İçine küçük bir umut falan konduğu söylenemezdi. Sadece yatmaktan yorulmuştu. Ah bu sırt ağrıları onu zorlamaya başlamıştı. Oysa daha 30’una gireli birkaç ay olmuştu. Doğum günün hatırlamaya çalıştı. Pastasını üflerken dilediği dileği unuttuğunu farketti. Unutuyordu çünkü durmadan yeni şeyler istiyordu. Bir gün Londraya gitmek bir gün izmire yerleşmek diğer bir gün meslek değiştirmek. Hatta bir keresinde otobüs şöforü olmayı bile istemişti. Acaba doğum gününde ne dilemişti o sıralar ne olmayı ya da ne yapmayı istiyordu.
Bu isteklerin arasında hiçbir zaman çantalar, parfümler, ayakkabılar olmazdı.