Sizin bildiğiniz dünyanın sonunda, onların yaşadığı yerler vardır. Çiçekleri yeşil, yaprakları kırmızı, toprakları siyah yerler…
Hayata kaynak sunan bir ağacın gölgesinde yağan mor kar taneleri olur tersine dönmüş mevsim geçişlerinde.
Anneler burada çocukları için Tanrı’dır. Tanrı’lar ise sokaklarda dilenen kimsesizler.
Hayran hayran keşfettiğim bu yeni dünyayı izlerken ne kadar çok özlediğimi hatırladım. Ama özlediğim şeyleri hatırlayamadım.
Gökyüzünü aydınlatan bir sokak lambasının dibine vuran, ufacık ışık huzmesine sığınmış bir gölgeyi fark ettim.
Dünyadan kaçan minik bir kedinin gölgesiydi bu. Yanına yaklaştım selam verdim. Her ne kadar kaçmış olsa da dünyadan, tanıdık bir dil duymanın verdiği rahatlama ile baktı bana.
Tuttu elimden çekti kendine doğru, sarıldı, göğsüne bastırdı iyice, kokladı. Kokumu bir süre içinde hapsetti, iyice damarlarına işlediğinde saldı tekrar dışarı.
Yaralıydı aklından, canı yanmıştı.
Kuyruğuna bağlanan tenekeler ya da bıyıklarını kesen sokak çocuklarından daha fazlasını yaşamıştı.
Şimdi buradaydık. Aynı Yerde.
Tepeden tırnağa herkesin yaralı olduğu yere girebilmeyi başarmıştık.