Seçim yapmak zorunda kalınca, kötünün en iyisini seçiyoruz. Şartları düşnüyoruz tartıyoruz ve sonuç olarak aklımız yatmasa da sadece mecbur olduğumuz için karar veriyoruz.
Ayrımcılık, sınıfçılık, milliyetçilik duyguları ile ayrıştırılıyoruz. Ayrıştırılan gruplar birleşip büyüyor ve onlar da kötünün iyisini seçmek zorunda kalıyor.
Yönetilmek konusunda çok kısmetsiz bir ülkeyiz. Bir zamanlar sağcı ve solcu olduğu için birbirini öldüren adamlar yine bir zamanlar aynı koalisyonda birleşip ülkeyi yönettiler. Kültürün, sanatın ve edebiyatın ne olduğunu bilmeyenler ülkeyi yönettiler. Spordan anlamayan spor bakanlarımız, yabancı dili olmayan dış işleri bakanlarımız oldu. Ülkemizi ve ekonomizi bilmeyen yurt dışından getirilen ekonomi bakanlarımız oldu bizim. Herkese iki anahtar vaadi ile seçilip, insanlara sahip oldukları anahtardan eden başbakanlarımız oldu. Millete “bi takla at, ne kadar sevindiğini” göreyim diyen siyasetçilerimiz oldu. Bol bol tapelerimiz oldu. Çok uzaktan ülkemizi yöneten dış güçlerimiz oldu.
Belediyecilik anlayışına gelirsek; toplanmayan çöplerimiz, verilmeyen hizmetlerimiz oldu. Mahalleler arasında sosyal hizmetler için değerlendirilebilecek alanlarımız çıkar savaşlarında 3-5 kuruşa sağa sola dağıtıldı. Belediye bölgeleri arasında ayrımcılıklar yapıldı bazı yerlere din, dil, ırk farkından hizmet verilmedi. Tarihi eserlere sahip çıkılmadı, değeri bilinmedi.
Parklarımızı yok etmeye kalktılar, ağaçlarımızı kesmeye ve bizleri öldürmeye. Evlerimizin içine biber gazları attılar. Polisler sokaklarımızda terör saçtı. Evlerimizden ekmek almaya çıkamadık.
Marjinal olduk, çapulcu olduk sadece bu milletin insanı olduğumuz için ayrıldık ayrıştırıldık.
Sanat eserlerimiz ucube oldu.
Vatandaşları için istihdam olan iş alanları yok edildi.
Sosyal ağlara erişim durduruldu.
Bizi yarım asır aynı insanlar yönetti, bu bir aileyi 3 nesil yöneten insanlar demek. Biz akıllanmadık yine aynı insanları seçtik. Çünkü bir kötünün en iyisini seçmek zorundaydık.
Sağlık sektöründe köklü değişikliklerimiz oldu, şimdi aile doktorumuz kurum içinde değilse muayene bile olamıyoruz.
Her yerde sadece torpil geçerli oluyor. Eğer torpiliniz varsa hem de iyi bir torpiliniz varsa bir yerde kadrolu çalışan gibi görnüp işe gitmeden maaş bile alabiliyorsunuz.
Ayrırken birlik yarattığının farkında mı bu insanlar. Açıklamların ardı arkası kesilmiyor birliğin ve berabirliğin.
Hayal ettiğimiz yönetimin bir ütopya olduğunu düşünmeye başladım. İnsana değer veren, ayrım yapmayan. Kitleleri birlştiren ve refah içinde yaşamaları için hizmet veren. Vatandaşına saygılı davranan bir yönetime sahip olmak çok mu zor.
Çocuklar ölüyor bu ülkede ama savaş yok. Kadınlar sokak ortalarında dayak yiyerek öldürülüyor. İnsanlar metroda birbirine bıçak çekiyor.
Kötünün iyisini ise bu ülkenin milli marşının satırlarını bilmiyor, başkaları milli marşı ağzına sakız etmişken.
Neden özellikle “ ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” mısrasını okuyor.
Bir gün sokağın ortasında başımıza gelecek “kim vurduya gitti” olayını bekleyip duruyoruz işte.
Toplumsal boşluğun içini duygusal yoğunluk ile dolduran kazanıyor. Bu milletin dinini ağzına sakız eden kazanıyor.
Bir kere olsun biz kazansak, doğru olanı kazansak. İstediğim özgürlük değil, istediğim insan gibi yaşamak.