Bir varmış bir yokmuş, uzak uzak diyarlarda mor yapraklı ağaçlar ormanında, gökkuşağı saçlı bir kız yaşarmış. Bu gökkuşağı saçlı kızın adı Lavanta’ymış. Lavantanın öyle güzel sesi varmış ki, o şarkı söylediğinde ormanda her şey onun sesinin ahengi ile dans edermiş. Yapraklar uçuşur, kuşlar cıvıldar, cırcır böcekleri de bu ahenge eşlik edermiş.
Lavanta’nın bu özelliği dilden dile yayılmış ve Kötü kalpli kraliçeye kadar gitmiş. Kraliçe bütün sosyal ağlardan Lavanta’yı stalklamış ve çok kıskanmış. Askerlerine tez zamanda Lavanta’yı ölü ya da diri kendilerine getirmesini emretmiş.
Askerler yola çıkmış, mor yapraklı ağarlar ormanına gitmişler. Lavanta’yı uzaktan izleyen askerler sesinin büyüsüne kendilerini kaptırmışlar, içlerindeki tüm kötü hisler gitmiş, ne için buraya geldiklerini unutmuşlar. Şarkı bitince de geri dönmüşler.
Kraliçe farklı bir asker taburu göndermiş, onlar da aynı şekilde geri dönmüşler. Bu döngü bir senden fazla sürmüş ama Lavanta güzel sesli ile tüm askerleri büyülemiş.
Lavanta’nın kellesini isteyen Kraliçe, çözümü kellesine ödül koymakta bulmuş. Her kim Lavanta’nın kellesini getirirse, sahip olduğu 8 altınlık hazinenin 2 tanesini vereceğini açıklamış.
Ödül avcıları durmadan bu ödül uğruna Mor Yapraklı Ağaçlar Ormanına yolculuk yapmışlar ve Lavanta’nın kellesini almak istemişler ama kimse başarılı olamamış.
Bir gün adı Oğlan olan bir delikanlı çıkmış gelmiş kraliçenin karşısına, demiş ben bu kızın kellesini getiririm ama senden 4 altın istedim, 1 tanesini de şimdi bu kızla ilgili araştırmalarım için bana vereceksin.
Kraliçe artık son şansı olan bu delikanlının istediklerini yerine getirmiş. Ona bir altın vermiş ve araştırma yapması için beklemiş.
Oğlan, günlerce araştırma yapmış, Swot analizi çıkarmış, Fizibilete ölçümleri yapmış ve sonunda kulağına tıpaç takarak kızın yanına gitmesi gerektiğini anlamış.
Dünyanın en ses geçirmez kulak tıkacını üreterek yola koyulmuş. Ormana vardığında bir ne görsün. Herkesin onu öldürmek için geldiğini anlayan Lavanta aylardır ağlayıp duruyormuş, gözyaşlarından saçlarının rengi akmış. Gökkuşağı şeklinde bir nehir oluşmuş. Kızcağızın saçları gri olmuş ve göz yaşları akmaya devam ediyormuş. Oğlan bu sahneyi görünce dayanamamış, çıkarmış kulaklıkları sarılmış kıza, yaslamış kafasını göğsüne başlamış onunla ağlamaya. O anda kalbinde çatırdayan bir şeyler olmuş etraflarında kelebekler uçuşmaya başlamış ve birbirlerine aşık olmuşlar.
Kız ve oğlan oracıkta orman hayvanlarının düzenlediği bir düğün ile evlenmişler. Kızın gelin tacını kelebekler oluşturmuş.
Oğlan, Lavanta’yı öpünce bir çocukları olmuş. Bu böyle devam etmiş her öpücükte bir çocukları olmuş. Çocukları kimi yeşil saçlı kimi mor saçlı kimi de pembe saçlıymış. Annelerinin söylediği ninni ile hepsi birden uykuya dalarmış.
Oğlan kraliçeden yol masrafları için aldığı 1 altın ile Lavanta ve çocukları için muhteşem bir şato yaptırmış ormana.
Bu sırada küplere binen kraliçe ordusunun başına geçmiş ve Mor yapraklı ağaçların ormanına doğru yola çıkmış. Ormana geldiğinde bir ne görsün, yüzlerce minik çocuk, Lavanta ve Oğlan mutlu mesut yaşıyorlar.
Karşısında kötü kalpli kraliçeyi ve askerleri gören Lavanta, çocukları için söylediği ninniyi söylemeye başlamış. Çocukları da ona eşlik etmiş ve mu ninni tüm orduyu uyutmuş.
Kraliçe bu sahneye dayanamayıp basmış çığlığı, önce ses telleri patlamış, sonra boğazı ve oracıktı ölüvermiş.
Ordu Lavanta ve Oğlan’a bağlılık yemini etmiş, onlar artık yeni kral ve kraliçe olmuşlar.
Çocuk emzirmekten memeleri sarkan Lavanta bir daha asla Oğlan’ı dudaklarından öpmemiş.