Önümde çıplak ayakları ile yürüyordu. En sevdiğim şey kumda bıraktığı ayak izlerini takip ederek yürümekti. Ayaklarını ve ayak bileklerini seviyordum. Her adımında gerilen aşil tendonunu izlemek bile bana huzur veriyordu.
Hava öyle sıcaktı ki, denize girmek yapılabilecek en iyi şey gibi geldi bana da. Birlikte yüzdük, koştuk, kumlara yattık. Üzerimizdeki kumları temizlemek için tekrar denize girdik.
Çimlerin arasında bir ağaç gölgesine uzandı ben de hemen yanına kuruldum. Sıcaktan öyle derin nefes alıp veriyordum ki sanırım bundan rahatsız oldu. Kıpraşmalarından anlıyordum.
Bütün gün boş boş zaman geçirmek kadar güzel bir şey yoktu. Bu benim her zaman yaptığım bir şeydi ama onun bünyesi de zamanla alışmaya başlamıştı.
Her zaman baş başa kalacak zamanı hayal ediyordum. Bana kitap okuduğunu ve her satırında hangi kelimeleri daha çok vurguladığını herkesten daha iyi biliyordum.
Her gün aynı yerde buluşuyor, birlikte kocaman bir gün geçiriyorduk ama ben ona bir türlü doyamıyordum. Zaten yanımıza başkaları geldiği zaman da huzursuzlanıp, ortalıkta dolaşıp, varlığımı daha çok hissetmesini istiyordum.
Geçen yaz yazlık sinemaya bile götürmüştü beni. Teyzeler yaptıkları böreklerden ikram etmişti ikimize. Film nasıldı hiç hatırlamıyorum çünkü o varken başka hiçbir şeye odaklanamıyordum.
Hep zaman daha hızlı akıp gidecek diye korkuyordum. Ayrılık vakti yaklaştığında güneş tepeden inmeye başladığında içim öyle huzursuzlaşıyordu ki bunu belli edecek yaptığım şeyleri görünce beni sakinleştirmek için konuşmaya başlıyordu. “Yarın da beraberiz merak etme!”
Tam karşısında ona doğru hayranlıkla bakarken, çocuklar top oynamaya çağırdılar. Onun topla yaptığı hareketlerden en sevdiklerin, göğsünde yumuşattığı topa yaptığı vuruşlardı. Topun etrafında dönerek çalımladığı çocuklar hırslanıp peşinden daha da hızlı koşarlardı. 3-5 çocuk bir araya geldiklerinde topu alamayacaklarını anladıklarında kolundan çekip yere yatırır üstüne çullanırlardı. Çimlerde kahkahalar ile yuvarlandıklarında ben de dayanamaz aralarına giriverirdim.
Ayrılık vaktini gösteren güneş batıyordu.
Ayağa kalktı ve elini gözlerine siper ederek uzaklara baktı. “Hadi gidelim” dedi.
Ayak bileklerini izleyerek peşinden takip ettim.
Yolun sonu büyük bahçeye açılan demir kapının önüydü, bahçeden geçtik. Kapıyı çaldı. Beni gezdirmek için haftalık harçlığını alıp eğildi. Kafamı okşadı. “Aferim kızım, yarın yine geleceğim” dedi ve gitti. O giderken çok üzülsem de, yarın için heveslenip kuyruğumu sallamaya devam ettim. Bahçedeki kulübeme geçip miskince yarın olmasını bekledim.