Migren gelmiş! Kafanın sol tarafının söküp atmak istersin. Sol gözünün üzerine bir perde iner bulanık görüş seviyesinde ilaç çekmecesini karıştırırsın. Eline ilk gelen ilaç ile acılarını dindirmeye çalışırsın.
Bütün gece biraz olsun uyuşup uyumak istersin. Sabaha kadar rahat bir pozisyon arayıp durursun. O pozisyonu buldun mu kaybetmek istemezsin. İlk geceler zor geçer alışması çok zor olur. Sonra bu acı tüm benliğini ele geçirir tatlı tatlı bir sancı olmazsa olmaz dersin. Hayatının bir parçası halini alır. Acılara alışıyoruz çünkü.
Diyeceğim o ki biz değişiyoruz, kabulleniyoruz. Tüm benliğimiz ile en büyük acıları kabulleniyoruz, yenmek ya da üstesinden gelmek istemiyoruz. Değiştirmek istemiyoruz zor koşulları. Biz değişiyoruz uyum sağlıyoruz. Duygularımız evrim geçiriyor. Baktıklarımız değil ama gördüklerimiz değişiyor. Meraklansak biraz değişiklik istesek, şansımız bize gülmez. Düşüyoruz kalıkıyoruz, sonra tekrar düşüyoruz ve bu düştüğümüz çukurun içinde yaşamaya devam ediyoruz. Etrafımıza baktığımızda sadace düştüğümüz çukurun o balçıklı duvarlarını görüyoruz. Balçıkların içinden filizlenebilecek güzel şeylerden korkuyoruz arkamızı dönüyoruz. O çukurun içinde güneş doğsa vampis gibi saklanıyoruz.
Biz çocukken başladık kendi canımızı yakmaya, düştük kalktık, dzlerimizin yaraları kabuki bağlamadan yeniden düştük. Karda üşüyen parmaklarımızı soba yanında ısıtmaya kalktık, daha çok canımızı yaktık.
Migen sen kendini ne zannediyorsun? Ben seni yerle bir edecek kadar çok acı biliyorum.