Günlerden hafta başına yakın olanıydı, saat ise gün batımından biraz daha sonraydı. Hikayenin başlamasına belki 3 dakika, belki de daha az kalmıştı.
Gözlerinin içinde parlayan çizgi karakter kendini dışarı atmak için saniyeleri sayıyordu. Miyazaki karakterleri kadar karakteristik özellikleri yoktu aslında… Ama kendi klasmanında iddialı bir çocuktu. Çok özel güçleri de yoktu, yüzündeki çiller ve güldüğünde ortaya çıkan gamzeleri dışında. Bütün gün hapsolduğu bünyede can sıkıntısından volta atan, hızını alamadığında organlar ile tek kale maç yapan bir ufaklıktı.
Dingin bir gün geçirdiği için daha çok huysuzdu.
Dümeni kırılmış ve fırtınaya kapılmış bir yolcu teknesi gibi sağa sola savrulabilirdi ama ne elinde bir dümen ne de ortada rüzgar vardı.
Oracıkta yaktığı sigarayı bu sefer avucunun içinde söndürmeye karar verdi. Elini uzattı avucunu açtı, havadaki elini bir anda başka bir el yakaladı. Gözleri alev alev yanan bir canavardı bu. Gözlerindeki alevler ile bakmaya devam etti. Sonra elinden çekip onu da alevlerin içine davet etti. Elindeki sigaranın ateşinden korkan ufaklık, canavarın alevleri arasına hiç korkmadan atladı.
Önce avuçları, sonra tüm bedeni kavruldu alevler içinde. Değişimi hissedecek kadar nefes almaya çalıştı ve sessiz kaldı.
Maskesini çıkardı, saçlarını topladı ve kendisi oldu. Artık hiç üşümüyordu.
Yükselen alevler tam oracıktı göğe doğru yükseldi, geçtiği yerde ağaçların yapraklarını ve dallarını yaktı. Etrafa dağılan yanık kokusunu kimse almadı.
Canavar en yüksek yerden, atmosfere en yakın katmandan ufaklığı yere bıraktı ve gitti. Yeşilin kırmızıya, kırmızının yeşile dönmesini bekleyen bir trafik ışığının yanında uyandı ufaklık.
Aklının zincirleri kırılmıştı. Bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her hücresi işgal edilmişti. Uzun bir uykuya ihtiyacı vardı.