İri iri gözleri kömür karası, dünyalar tatlısı bir kızcağız varmış, üstünde mor elbisesi, üstüne kırmızı güller işleniş yeşil önlüğü ve mor tuvalet terlikleri varmış.
İri gözlü kız takmış sepetini koluna çilek toplamaya ormana gitmiş. Orman çok tehlikeli olduğu için onunla her zaman ormana çilek toplamaya gelen arkadaşı ise kabız olduğu için o gün ona eşlik edememiş.
İri gözlü kız dönmüş dolanmış ormanın içinde girmediği kovuk, atlamadığı hendek, geçmediği nehir kalmamış ama bir türlü çilekleri bulamamış. Gözü dönmüş açlıktan, nefesi kesilmiş yorgunluktan. Etekleri dallara takılmış yırtılmış, terliği kopmuş.
Bakmış olacak gibi değil, bir aşağı bir yukarı artık geri dönüş yolunu da bulamıyormuş. Oturmuş bir ağaç gölgesine, yan tarafına bir bakmış minik minik mantarlar. İnternette bir haberde okumuş, mantarlar kabızlığa iyi geliyormuş diye. Toplayıvermiş mantarları en sevdiği arkadaşı için. Biraz da gücünü toplamış, başlamış tekrar yürümeye. Karnı öyle çok acıkmış ve guruldamaya başlamış ki dayanamamış tek tek mantarları yemeye başlamış.
Yedikçe güzelleşmiş, yedikçe güzelleşmiş o zevksiz kıyafetleri giyen kız gitmiş yerine bir afet gelmiş. Ama ne afet, boyu uzamış, elbisesi güzelleşmiş, saçları uzamış beline kadar gelmiş, upuzun sütun gibi bacakları olmuş, aynı kalan bir tek iri kara gözleri olmuş.
Orman da güzelleşmiş, her yerde çeşit çeşit çiçekler ve renkler varmış. Bir o tarafa koşmuş bir bu tarafa, eteği rüzgarla dalgalanmış, atlamış zıplamış, hayvanlarla konuşmuş, kelebekler saçlarına konmuş, kuşlar ona çiçeklerden taçlar yapmışlar.
Koşturup dururken iri gözlü kız, bir avcı çıkmış karşısına, bunu tek vuruşta indirmiş aşağıya. İri gözlü kızın mor elbisesine kırmızı kan karışmış, iri gözlerinde fer gitmiş yerine orman gibi bir grilik, karanlık çökmüş . Hüzünlü bir ıslık çalmış rüzgar. Elindeki sepet yere düşmüş, içinden otlar dökülmüş.
İri gözlü kız ölmeden önce belki de hayatının en güzel 5 dakikasını yaşamış…