Ağır bir parfüm kokusu dolaşıyordu etrafta, burun deliklerinden girip, ciğer hücrelerini sarıp boğazlayan bir etkisi vardı. Kaç dakika daha maruz kalmaya dayanabilirdim ki?
Basit çiçekleri sevdim, papatya gibi yoğun kokusu olmayan ve zarif çiçekleri. Her şeyin neden daha gösterişlisi vardı hiç anlamadım.
Ya da insanlar neden gösterişli kalın perdeler gibi görünmek isterlerdi.
Kedilerin hırlama sesi ile uykuya dalabilecek kadar masumdu o zamanlar. Acısını ve tatlısını görmemişti hayatın. Çılgın kocaman dünya henüz keskin köpek dişlerini göstermemişti ona…
Açlık ya da yalnızlık gibi sorunları da yoktu.
Her gece bombaların düştüğünü yerlerden uzakta uyurdu.
Bir sinema filmi zannederdi çevresinde olup bitenleri, hasta olanlar, ölenler aslında rol icabı yok oluyordu.
Müziğin ritmi ile hızlıca hayalindeki o şeker renkli bulutların üstüne çıkıyor ve dans ediyordu.
Ne annesi, ne babası ne de bir kardeşi vardı aslında…
Hafifti çünkü daralmış bir yüreği de yoktu.
Related posts
Leave Comment